13 Mart 2008 Perşembe

Tarihçe



1969 yılında Urfa'daki Kahraman Uyanışspor, Beşiktaş ve 11 Nisanspor kulüpleri
birleşerek Urfa spor kulubünü kurmuşlardır.
1971 yılında genç takım teşkil edilmiş, 1973 yılında amatör takım kurarak Urfa amatör lig maçlarına iştirak etmeye başlamıştır.
İlk kulüp başkanı merhum Mustafa KILIÇ'tır.
Forma rengini Buğday Filizinin yeşil ve buğday filizinin sararamaya yüz tuttuğu başak halindeki sarı renklarini alarak belirlemiştir.
Şanlıurfa Sporun ilk takım kaptanı, Reşit KÖYLÜ 1945 Urfa doğumlu olup, futbola 1959 yılında
Kahraman Spor'da başlamış sonra Urfa beşiktaş kulubüne geçmiştir. Urfa Spor kurulduktan
sonra futbol yaşlamını Urfa Spor'da takım kaptanı olarak 3 yıl daha devam ettirmiştir. Reşit
Köylü Diyarbakır Ögretmen okulu mezunu olup, ögretmen olarak o dönem görev yapmakta idi.
Şanlıurfasporda santrafor ve daha sonraları sağbek mevkiinde futbol oynamıştır..
1969-70 futbol sezonunda Şanlıurfaspor III. Türkiye liği profesyonel liğde kırmızı grupta mücadele etmiştir. O dönem ligde ilk
müsabakasını kırşehirsporla sahasında oynayarak 0-0 berabere kalmıştır.III. Türkiye Ligi Kırmızı grup bölgesel bir grup olmayıp
Doğu, Güneydoğu, Karadeniz, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde bulunan mevcut takımlarala oluşmuş güçlü bir gruptu.

Şanlıurfa Spor


  • KULUP ADI
    Şanlıurfaspor
    KURULUŞ TARİHİ
    1969
    RENKLER
    Sarı-Yeşil (Bugday filizinin yeşil ve sarı halinden almıştır)
    KURUCULAR
    Mustafa KILIÇ,
    Mümtaz DİRLİK
    A. Kemal AL
    Kemal DUYGUN
    Mehmet DUYMAZ
    Ahmet İZGÖRDÜ
    Ramazan UMMA
    Müslüm KÖYLÜ
    Şefik EREN
    Necati GAYBERİ
    İbrahim BAĞIŞ
    Bekir ABACI
    Mahmut ÇORBALI
    İLK BAŞKAN
    Mustafa KILIÇ (merhum)
    İLK TEKNİK DİREKTÖR
    Nihat TUĞAÇ
    İLK KAPTAN
    Reşit KÖYLÜ
    İLK KADRO
    Nasih YILMAZ (kaleci)
    Ahmet JANDARMA (sağbek)
    Ahmet HOŞİNLİ (solbek)
    İbrahim DEVECİ (santrihaf)
    Ahmet YILMAYAN (saghaf)
    Cemal SABUNCU (solhaf)
    Mehmet BALIK (sağaçık)
    İbrahim ŞEKERCİ (sağiç)
    Şükrü ÇİFTÇİ (soliç)
    Halil Bakikol (solaçık)
    Reşit KÖYLÜ (santrafor)
    İLK MAÇ
    Kırşehirspor
    İLK MAÇIN SONUCU
    0-0

HARRAN


Şanlıurfa - Akçakale yolunun 35. Km.'sinin yaklaşık 10 km. doğusunda bulunan Harran Antik Kenti, kendi adıyla anılan büyük bir ovanın merkezinde yer almaktadır. Çeşitli kaynaklara göre Harran adı, "Yolların kesiştiği yer" anlamına gelmektedir. Gerçekten de bu antik kent, Güney Mezopotamya'dan gelen iki önemli ticaret yolunun kesiştiği noktadadır.
Harran tarihi zenginliği ile zamanının kültür ve din merkezlerinden biri olarak önemini daima korumuştur. Kent'in kuruluşunun M.Ö. 5000 yıllarına dayandığı tahmin edilmektedir. Ancak, Harran hakkında ilk yazılı bilgi M.Ö. 2000 yıllarına dayanmaktadır. Kentin adı yaklaşık 4000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Harran kenti M.Ö. 5000 yıllarından, M.S. 13. yüzyıla kadar kesintisiz iskan edilmiştir. Harran, Sümerlerden, Asurlulardan Romalılara, Bizanslılardan Osmanlılara dek bir çok uygarlığın hakimiyeti altına girmiştir. Bu nedenle pek çok uygarlığın izlerini taşımaktadır.
Günümüzde Harran antik çağ kalıntılarının yanısıra kendine özgü sivil mimarlık örnekleri de büyük ilgi toplamaktadır. Tuğladan yapılmış, konik kubbeli Harran Evleri ilgi çekicidir. Harran'da 1983 yılından beri arkeolojik kazı çalışmaları aralıklı olarak sürdürülmektedir.

Harran Kalesi:

Harran Kalesi, İç Kale ve Aşağı Sur ( Dış Kale ) olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.

İç Kale: Harran şehrinin güneydoğusunda şehir suruna bitişik olarak inşa edilen iç kale, dikdörtgen planlı olup, köşelerinde onikigen kuleleri mevcuttur.İç kale Hititlerden başlamak üzere dört yapı katına sahiptir.
Araştırmacılar tararından kale içerisinde 50 koridor, 150 odanın bulunduğu ileri sürülmekte, ancak yer yer çökmeler olduğundan oda ve koridorlar günümüzde gözlenememektedir. 1951 yılında Türk -İngiliz ortak kazılan neticesinde ortaya çıkarılan doğu cephesindeki iki yanı aslan kabartmalı kapı üzerindeki Arapça kitabeden, kalenin H. 451 (M. 1059) yılında Fatimiler tarafından yenilenmiş olduğu anlaşılmaktadır. İçkale'de kısmi restorasyonlar yapılmıştır.

Dış Kale: Kenti çevreleyen, daire planlı olan bu surların uzunluğu 4 km., yüksekliği 5 m.'dir. Burçların yüksekliği ise 15-17 m. arasındadır. Kale Halep, Rakka, Aslanlı , Musul, Bağdat ve Anadolu adında altı kapı ile dışa açılmaktadır. Ancak, günümüzde yalnız Halep Kapısı ayaktadır. Surlar yer yer yıkılmış olmasına karşın çepeçevre izlenebilmektedir

Harran Ulu Camii:

Harran Höyüğü'nün kuzey-doğu eteğinde yer alan Ulu Cami, Anadolu'nun ilk anıtsal camii, ilk revaklı avlulu ve şadırvanlı camii olma özelliğine sahiptir. Ünlü medresesi, hamamı, hastanesi olan bu külliyeden caminin kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Caminin Selçuklu Dönemi'ndeki onarımlarından kalma mimari parçalan, taş süsleme sanatının son derece güzel örneklerindendir. Dört sahınlı Harran Ulu Camii, Bölge'deki Diyarbakır, Mardin, Silvan, Kızıltepe Ulu Camilerini büyük ölçüde etkilemiştir.

Harran Höyük:

Harran kentinin ortasında yer alan höyük, 22 m. yüksekliğinde olup, geniş bir yayılma alanına sahiptir. Yapılan kazılarda üst tabakada 13. yüzyıl İslami devir bir şehir kalıntısı ortaya çıkmıştır. Bu şehir, içlerinde su kuyularının bulunduğu avlulara açılan odalardan oluşan kare ve dikdörtgen planlı bitişik düzendeki evleri, bu evlerin oluşturduğu dar sokakları ve ortasında büyük bir kuyunun yer aldığı meydanlarıyla o dönemin mimarisini yansıtmaktadır.
Kazı çalışmaları sırasında çeşitli devirlere ait eserlerin bulunduğu höyükte, ayrıca yeni Babil Dönemi'ne ait, Kral Nabonitten ve Sin Mabedi'nden bahseden çivi yazılı pişmiş toprak tablet ve adak kitabeleri bulunmuştur.
Babil Dönemi'ne ait Sin Mabedi ile İlk Çağ'dan beri varlığı bilinen Harran Üniversitesi'nin yerlerinin göreli olarak belirlenmesine karşın bugüne kadar kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılamamıştır .

Şeyh Yahya Hayat el-Harrani Türbesi

12. yüzyılda yaşamış bir islam alimi olan Şeyh Hayat'in türbesi güneyinde bitişik cami ile bir külliye oluşturmaktadır. Türbe ve cami asırlar boyu değişikliğe uğramıştır. Halen restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları devam etmektedir.

Geleneksel Harran Evleri:

Kentin özelliklerinden biri bindirme tekniğiyle yapılmış külah biçimindeki konik kubbeli evlerdir. Diğer yörelerdeki kerpiç kubbeli evlerin aksine Harran evlerinin kubbeleri tuğladan yapılmıştır. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, çevrede ağaç bulunmaması, ikincisi ise harabelerdeki bol miktarda bulunan tuğla malzemedir. İlginç bir doku oluşturan ve yerleşmenin güney kesiminde yoğunlaşan bu evler, ören yerinden toplanan tuğlalarla eski kentin kalıntıları üzerine son 150-200 yıllık dönemde inşa edilmişlerdir.
1979 yılında arkeolojik ve kentsel sit alanı olarak tescil edilen ve kubbe evleri korumaya alınan Harran'da, ören yerinden malzeme toplanması, her çeşit inşaat yapılması, kanal açılması yasaklanmıştır. O tarihte 960 adet kubbe sayılan yerleşmede bu sayı dondurulmuştur.
Biri kalenin içinde, biri yerleşmede olmak üzere iki Harran evi restore edilerek kullanışa açılmış olup, günübirlik tesis olarak kullanılmaktadır. Tescilli evlerin çoğu boş olup, yalnız birkaçında hala ikamet edenler bulunmaktadır.


İmam Bakır ve Cabir el- Ensar Türbeleri:

Harran'ın 3 km. kuzey doğusunda İmam Bakır köyünde 12 imamdan beşincisi olan Ebu Cafer İmam Muhammed Bakır'a atfedilen bir türbe ve cami yer almaktadır. Türbenin çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Harran'ın 20 km. kuzeyinde Yardımcı köyünde ise Cabir El Ansar'a atfedilen türbe ve cami bulunmaktadır.

Bazda Mağaraları:

Harran - Han El Ba'rür Kervansarayı yolunun 15. ve 16. km.'lerinde yolun sağı ve solunda tarihi taş ocakları bulunmaktadır. Her iki mağarada da çok sayıda tünel ve galeriler meydana gelmiştir. Bunların dağın çeşitli yönlerine çıkışları bulunmaktadır. Taş ocağının belli bölümlerinde kayalara oyulmuş Arapça kitabeler mevcuttur. En büyük mağara yer yer iki katlı olup, uzun galeriler ve tünellerden meydana gelmektedir. Mağaraların alt bölümlerine stabilize yolla ulaşılmaktadır, ancak tepelerde kalan mağaralara ancak yaya olarak ulaşılabilmektedir.

Çimdinli Kale :

Viranşehir - Şanlıurfa yolunun 19. km.'sinde, soldan 8 km. içerideki Kalehisar Köyü'nde sert kalkerli alçak bir tepenin üzerinde inşa edilmiştir. Çeşitli dönemlerde tamir görmüş ve ilaveler yapılmış olan kale, Roma Dönemi'ne aittir. Kalenin içinde kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş odalar bulunmaktadır. Bugün mevcut bulunan yapılar İslam Dönemi'ne aittir, ancak kale büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Birecik Kalesi:

Kale Fırat'ın kuzey yamaçlarında, sert kalkerli bir kaya üzerinde inşa edilmiş, tarihi yollar üzerinde kurulmuştur. Etiler zamanından beri mevcudiyetini koruyan kale, Asurlular Dönemi'nde müstahkem bir hale getirilmiş, çeşitli dönemlerde de yenilenmiş ve onarım görmüştür. En büyük yenilemeyi Memluklar zamanında yaşamış, Yavuz Sultan Selim zamanında da tamir edilmiştir.
Kale'nin büyük kısmı tahrip olmuştur. Halen bir kısmında restorasyon çalışmaları devam etmektedir.

Çarmelik Kervansarayı:

Şanlıurfa'nın Bozova ilçesinin 50 km. güneybatısında Büyükhan Köyü'nde yer almaktadır. Şanlıurfa-Gaziantep yolundan 11 Nisan Kasabası'ndan ayrılan 8 km'lik bir asfalt yolla ulaşılmaktadır. Köklü bir Türk ailesinin elinde uzun süre kalmış olmasından dolayı ailenin adını almıştır. Kervansarayın Selçuklu yapısı olduğu tahmin edilmektedir. İç kısımları küçük, dış kısımları ise büyük kesme taşlarla inşa edilmiştir. Kırk odası bulunan kervansaray, görülmeye değer zengin bir mimariye sahiptir. Kuzey yönünde kubbeli bir mescid bulunan kervansaray bugün harap durumdadır. Mescid hala kullanılmaktadır.

Sultantepe Höyüğü :

Şanlıurfa'nın güneydoğusunda yer alan höyükte 1951-1953 yıllarında yapılan kazı çalışmalarında Asur Döneminde önemli bir kent olduğu anlaşılmıştır. Yapılan kazıların üst tabakalarında Helenistik ve Roma kalıntılarına rastlanmış, alt tabakalarda ise Asurca çivi yazılı tabletlerden höyüğün Asur İmparatorluğu zamanında büyük bir kütüphaneye sahip olduğu anlaşılmıştır.
Sultantepe Höyüğü, barındırdığı düşünülen çok sayıdaki tablet ile Anadolu Arkeolojisi içerisinde önemli bir yer tutmaktadır.
Aşağı Yardımcı Höyüğü'nde de aynı yıllarda Sultantepe Höyüğü ile birlikte yapılan kazı çalışmaları sonucunda Asur ve Babil Devrine ait çivi yazılı tabletler ve steller bulunmuştur. Bu buluntular, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Şanlıurfa Müzesi'nde sergilenmektedir.

Titris Höyüğü:

Bozova ilçesine bağlı höyükte 1981-1983 yıllan arasında yapılan kazılar sonucunda taştan yapılmış idoller, çeşitli mutfak araçları, pişmiş topraktan yapılma hayvan figürleri, bronz bilezik ve iğneler, çakmaktaşı, kesici aletler bulunmuştur. Buluntular arasında en önemlileri; kireç taşından yapılmış silindir mühür ile keçi figürlü vazodur.

Nevaliçori Höyüğü :
Hilvan ilçesine bağlı Argaç (Kantara) Köyü yakınında yer almaktadır. 1983-1985 yıllan arasında yapılan kazı çalışmalarında Neolitik Çağ'dan kalma çakmaktaşından yapılmış bıçak ve kesici aletler ile mızrak uçları, pişmiş topraktan yapılma idoller ve taş boncuklar bulunmuştur.

Şaşkan Höyük:

Bozova İlçesi'ne bağlı Şaşkan Köyü yakınında küçük ve büyük Şaşkan olmak üzere iki höyük bulunmaktadır. Bu iki höyük arasında yer alan tarlada yapılan kazılar sonucunda Neolitik Dönem'e ait yerleşmeler tespit edilmiştir. Toprağın 1-2 m. altında Geç Neolitik Devre ait mimari kalıntılar bulunmuştur. Şanlıurfa'daki Neolitik yerleşmeye ilk kez burada rastlanılmıştır.
Aynı devre ait cilalı taş baltalar, çakmaktaşı dilgi çekirdekleri, deliciler, mızrak ve ok uçları, pişmiş topraktan yapılma kaseler ve mermerden yapılmış bir adet kadın figürü bulunmuştur.

Lidar Höyük:

Şanlıurfa'nın Bozova ilçesine bağlı Lidar (Dikili) Köyü'nde yer alan höyük, bölgenin en büyük höyüklerinden birisidir. Höyükte M.Ö. 5500-3000 yıllarında Kalkolitik Çağdan başlamak üzere çeşitli devirlere ait değerli buluntulara rastlanmıştır. Eteklerinde ise İlk Tunç Çağı'na ait mezarlar, mühürler; Asur Devri'ne ait oturan keçi heykeli, son demir çağına ait bronz küvet, Eski Babil Çağı'na ait silindir mühür önemli buluntular arasında yer almaktadır. Bu değerli eserlerin yanında bir çok devre ait çeşitli mutfak eşyaları, sikkeler, takılar, kesici aletler, topraktan yapılmış hayvan ve insan figürleri, kemik iğneler gibi buluntular Şanlıurfa Müzesi'nde sergilenmektedir.

Söğüt Höyüğü:

Bozova ilçe merkezinin 2 km. güneybatısında yer almaktadır. Yapılan kazılarda Paleolitik ve Mezolitik dönemlere ait, yaklaşık l .5 m. derinlikte çakmaktaşından yapılmış minik aletler bulunmuştur. Bozova ilçesinin göller mevkiinde yer alan Biris Mezarlığı'nda yapılan kazı ve araştırmalarda Paleolitik ve Mezolitik Dönem kalıntıları saptanmıştır.

Hasek Höyüğü

Şanlıurfa'nın Siverek İlçesi'ne bağlı Tillakin Köyü'nde yer almaktadır. Hasek Höyük ve çevresinde 1978-1985 yılları arasında yapılan kazılar sonucunda, M.Ö. 5500-3200 Kalkolitik Dönem ve İlk Tunç Çağları'na (M.Ö. 3000-2500) ait temel kalıntıları; yukarıda adı geçen diğer höyüklerde olduğu gibi topraktan yapılmış çeşitli mutfak eşyaları, takı parçaları, mühürler ve kesici aletler bulunmuştur. Bunlarla birlikte İlk Tunç Çağı'na ait bir insan iskeleti de Şanlıurfa Müzesi'nde sergilenmektedir.

Çavi Tarlası :
Siverek İlçesi, Çaylarbaşı Nisibin Köyü yakınındaki Çavi Tarlası'nda 1982-1985 yılları arasında yapılan yüzey araştırmalarında İlk ve Orta Kalkolitik Çağlar'a tarihlenen buluntulara rastlanmıştır. Kazılarda ortaya çıkarılan yarı yuvarlak tipteki ev temelleri Kalkolitik Çağ mimarisinin özelliklerini yansıtması açısından önemlidir.

Kurban Höyük:

Bozova İlçesi'ne bağlı Cümcüme Köyü sınırları içerisindedir. 1980-1984 yıllan arasında yapılan kazılarda Tunç Çağı'nın çeşitli devirlerine ait mimari kalıntılar ve buluntular Şanlıurfa Müzesi'nde teşhir edilmektedir.

Göbeklitepe - Gürcütepe Höyüğü

Şanlıurfa'nın batısında Göbeklitepe Mevkii'nde Prof. Dr. Harald Hauptmann tarafından yürütülen kazılarda M.Ö. 9000 yıllarına dayanan buluntulara rastlanmıştır. 9 ha'lık bir alanda yapılan kazılarda yekpare taştan yapılmış tapınak kalıntıları ve taş yontma bereket tanrıçası heykeli ve kerpiç kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Kazı çalışmaları devam etmektedir. Göbeklitepe buluntuları bugüne kadar insanlık tarihine ait en eski buluntularıdır.

Tilmusa- Tilbeş Höyükleri:

Prof. Dr. Jesus Gil Fuensanta tarafından her iki höyükte yürütülen kazı çalışmaları halen devam etmektedir. Şanlıurfa ilinde höyüklerde birçok arkeolojik çalışma ve kazı devam etmektedir. Bilimsel ve tarih açısından çok önemli olmasına karşın, kazılardan elde edilen tüm eserlerin müzelere gönderilmesi ve kazı alanlarının koruma amacıyla tekrar kapatılması sonucu bu alanların bir görsel değeri olmamakta ve turizm açısından kullanılmaları mümkün olamamaktadır.

Karakoyun Deresi Su Bendi Ve Hızmalı Köprü


Karakoyun Deresi Su Bendi:

Romalılar Devri'nde Dessan diye adlandırılan ve ilin ortasından geçen Karakoyun Deresi, M.S. 201, 413 ve 525 yıllarında taşarak kenti tahrip etmiş, son selden en çok Balıklı Göl civarındaki Krallık Sarayı zarar görmüştür. Bunun üzerine 525 yılında Bizans İmparatoru Justinyanus kendi adı ile anılan ve bugün dahi ayakta kalabilmiş su bendini yaptırmıştır.

Hızmalı Köprü:
Karakoyun Deresi üzerindeki köprülerin en büyüğüdür. Efsaneye göre Karakoyun Türk Beyliği Hükümdarı'nın kızı Sakine Sultan tarafından yaptırılmış, yıkıldığında tekrar yaptırılabilmesi için köprünün temeline altın hızmasını koymuştur. VI. YY.'da inşa edilmiş olan köprüye bu yüzden Hızmalı Köprü adı verilmiştir. Sakine Sultan'ın mezarı dere üzerindeki su kemerinin kuzeyindedir.

Hz. Eyyüb Mağarası


Şanlıurfa'nın 2 km. güneyinde Eyyübiye Mahallesi'nde yer almaktadır. Hz. İbrahim'in soyundan gelen ve bu mağarada yaşadığı bilinen Hz. Eyyüb sabrı ile tanınmış bir peygamberdir. Şanlıurfa'ya Şam dolaylarından gelmiş ve bu mağarada 7 yıl hasta yatmıştır. Mağaraya dört basamakla inilmektedir. Mağaranın önünde bulunan kuyu suyunun iyileştirici etkisi bilinmektedir. M.S. 460 yılında Piskopos Nona tarafından buraya cüzzamlı hastalan iyileştirmek amacıyla bir hastane inşa ettirilmiştir.
Viranşehir'e 12 km. uzaklıktaki Eyyüb Nebi Köyü'nde ise Hz. Eyyüb'ün yanısıra eşi ve Hz. Elyasa'nın da mezarları bulunmaktadır.
Gerek yaşadığı mağara, gerekse türbesinin bulunduğu köy yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilmektedir. Bölge içinde yer alan mağara ve türbe inanç turizmi açısından büyük önem taşımaktadır. Her iki mekanda da çevre düzenleme projeleri yaptırılmış ve uygulamalar başlamıştır. Eyyüb Nebi Köyü'ndeki düzenleme ŞURKAV, Turizm Bakanlığı ve Eyyüb Nebi Belediyesi katkılarıyla gerçekleştirilmektedir. Hz. Eyyüb mekanındaki düzenlemeye ise ŞURKAV tarafından başlanmıştır.

Balıklı Göl


Balıklı Göl adı altında Şanlıurfa Kent Merkezi'nde yer alan Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha gölleri yaz aylarında içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile dinlenilebilecek yerlerdir.
Efsaneye göre Hz. İbrahim Peygamber'in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele ederek tek Tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tararından bugünkü Şanlıurfa Kalesi üzerinden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından " Ey ateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri üzerine ateş su, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim'in düştüğü yere Halil-ür Rahman Gölü adı verilmektedir. Gölün kenarında yer alan Halil-ür Rahman Camii, Hz. İbrahim'in düştüğü makam, medrese, hazire ve türbelerden meydana gelmiş bir külliye halindedir. Nemrut'un evlatlığı Zeliha da Hz. İbrahim'e aşık olduğu ve ona inandığı için kendisini ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denmektedir. Her iki göl de kutsal sayılmakta ve buradaki balıklar avlanmamaktadır.
Halil-ür Rahman Camii ve Rızvaniye Camii Halil-ür Rahman Gölü'nün iki tarafında yer almaktadır. Halil-ür Rahman Camii Bizans Dönemi'ne ait Meryem Ana Kilisesi yerine inşa edilmiştir. Rızvaniye Camii ise I8.yy'a ait bir Osmanlı yapısıdır.

MEVLİD-İ HALİL (Hz. İbrahim Peygamber'in Doğduğu Mağara, Dergah)


Şanlıurfa Kalesi'nin kuzey kesiminde iki mağara bulunmaktadır. Bunlardan biri Hz. İbrahim'in doğduğu mağaradır. Şanlıurfa'nın en çok turist çeken ve Dergah da denilen bu mağaranın yakınında mescit, hücre ve havuzlarla birlikte küçük bir cami ve önünde havuzlu avlusu yer almaktadır. Burada Hz. Muhammed'in sakalının bir teli saklanmaktadır.

Ayrıca Hz. ibrahim'in doğduğu mağara içerisinde bulunan su, ziyaretçiler tarafından ve bilhassa yerli halk tarafından şifalı olduğu düşüncesi ile içilmekte hatta, şişelere doldurularak götürülmektedir. Dergah, dini turizm potansiyeli açısından önemlidir.
Mağara, yapılan düzenlemeyle, Mevlid-i Halil Camii avlusu içine alınmıştır.